~Güç Kavramı ve Değer Paradoksu~
Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı “ Büyük Türkçe Sözlük”‘de GÜÇ; Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, efor, kolay karşıtı olarak tanımlanmıştır. Asırlardır insanlar güçlü olabilmek için çeşitli yollara ve araçlara başvurmuşlardır. Mesela günümüzde çok paran varsa güçlü olabilmektesindir. Ya da pratik çözümler üretebilen kıvrak bir zekâya sahipsen (ve tabii ki aklını da kullanabiliyorsan) bazı anlayışlı çevreler tarafından güçlü addedilebilirsin. Öte yandan, ikna kabiliyeti gelişmiş (lider ruhlu kişiliğe sahip) bir kişi topluluk içerisinde genellikle diğerlerinden daha güçlü bir pozisyondadır. Para birimi değerli veya teknolojide gelişmiş bir ülke diğerlerine nazaran daha güçlüdür. Doğal olarak dışarıdan bakıldığında kaslı bir erkek cılız birine göre daha güçlü algılanır.
Olayın bir de uhrevi boyutuna bakacak olursak;
Karşımızdaki bize ne kötülük yaparsa yapsın onu affedebilmek güç gerektirir.( belki de en yücesinden) Öte yandan, şu fani dünyada başımıza ne gelirse gelsin ayakta kalmayı başarabilmek ve hayata gülümseyebilmek de büyük bir güç gerektirir. Ya da insanın sıkıştığı, çaresiz kaldığı durumlarda yalan söylemek yerine doğruyu söyleyebilmesidir.( Bazılarınız okurken buna her ne kadar ahmaklık da deseniz bu davranışın gerçekten güçlü olmayı gerektirdiğini düşünüyorum-ya da belki boş vermişlik)
Peki, bütün bunlardan sonra konuyu aşka getirirsem, o durumda güçlü olan kimdir? Ve nasıl belirlenir?
Aşk denilen durumun karmaşık ve aykırı doğası sebebiyle, konunun bu kısmını düşünürken; normal olan, toplum normlarına ve algısına göre olması gerektiği düşünülen ve genel-geçer kuralları bir kenara bırakıp, zihnimizi özgür bırakarak düşünüp, değerlendirmemiz gerektiğini düşünmekteyim.
Son zamanlarda şahit olduğum, okuduğum ve izlediğim şeylerden etkilenerek yazma ihtiyacı hissettim. Aşkta (ya da ilişkide dersek herkesin bir fikri olur sanırım) eşitlikten söz edilebilir mi? Ortada bir “win-win situation”ın varlığından bahsedilebilir mi?
Dengesiz ve sorumsuz ilişkiler, değer sorunu yaşayan insanlar ve gitgide yitirilen saygınlıklar… Ortada bir sorun olduğu aşikâr!?! (Bu durum ya her şeyin ve herkesin çok kolay olduğundan ya da oyundaki kişilerin hayallerinden vazgeçerek, aramaktan sıkılıp çaresizliklerinden elde olanla yetinmeye razı gelmelerinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum)
Durum böyle olunca, konu ilişkilere geldiğinde güç kavramının durduğu nokta gerçekten oldukça farklılaşıyor. Normal olan (ya da olmayan) gerçekliğini yitiriyor. Aşkta-ilişkide mutlu olmanın yolu sanırım umursamaz tavırlar sergilemekten, yitirmekten korkmayan tarafta olmaktan ve geleceğinize dair hiçbir beklenti içinde olmamaktan (veya bunu belli etmemekten) geçiyor. İşte bu noktada içtensizlikler oluşmaya başlıyor. Gözün telefonda kramplar eşliğinde aramasını beklemek, sevdiğini söylemek isteyip eğer o iki kelimeyi söylersen her şeyi mahvedeceğin hissine kapılmak…
Bütün bunlar kafasının içinde cirit atarken kişi, zaten normal ve ölçülü davranışlar sergileyememekte olduğundan yaşadığı ilişkide gerçek benliğini ortaya koyamaz ve taraflar birbirlerini tanımaktan yoksun bir şekilde birlikte vakit geçirirler. Belki de bu davranışların yarattığı tutarsız hareketleri gizlemek için taraflar sessiz kalma eyleminden ve ya umursamaz davranışlardan birer kalkan oluştururlar kişiliklerinin üzerine. (Bu yazdıklarım tabii ki de “worst case scenario” düşünülerek tasvir edilmiş durumlar fakat eminim ki yaşanmıyor da değildir.)
Sonuç olarak, konu aşk ve ilişkilere geldiğinde kolayca bir sonuca varmak diye bir seçenekten bahsetmek yerinde olmuyor. Hangi konuda olursa olsun, eğer sahnede bolca kafası karışık birey ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir değer paradoksundan bahsediyorsak; o noktada absolut bir sonuca varabilmemiz oldukça zor. Bu sebepten güç kavramının da konu aşk ve ilişkiler olunca, diğer birçok kavram gibi, zihinlerdeki yansıması da birbirinden bağımsız bir biçimde farklılık göstermektedir. Zaten sorun (?) da buradan kaynaklanmıyor mu?
Olayın bir de uhrevi boyutuna bakacak olursak;
Karşımızdaki bize ne kötülük yaparsa yapsın onu affedebilmek güç gerektirir.( belki de en yücesinden) Öte yandan, şu fani dünyada başımıza ne gelirse gelsin ayakta kalmayı başarabilmek ve hayata gülümseyebilmek de büyük bir güç gerektirir. Ya da insanın sıkıştığı, çaresiz kaldığı durumlarda yalan söylemek yerine doğruyu söyleyebilmesidir.( Bazılarınız okurken buna her ne kadar ahmaklık da deseniz bu davranışın gerçekten güçlü olmayı gerektirdiğini düşünüyorum-ya da belki boş vermişlik)
Peki, bütün bunlardan sonra konuyu aşka getirirsem, o durumda güçlü olan kimdir? Ve nasıl belirlenir?
Aşk denilen durumun karmaşık ve aykırı doğası sebebiyle, konunun bu kısmını düşünürken; normal olan, toplum normlarına ve algısına göre olması gerektiği düşünülen ve genel-geçer kuralları bir kenara bırakıp, zihnimizi özgür bırakarak düşünüp, değerlendirmemiz gerektiğini düşünmekteyim.
Son zamanlarda şahit olduğum, okuduğum ve izlediğim şeylerden etkilenerek yazma ihtiyacı hissettim. Aşkta (ya da ilişkide dersek herkesin bir fikri olur sanırım) eşitlikten söz edilebilir mi? Ortada bir “win-win situation”ın varlığından bahsedilebilir mi?
Dengesiz ve sorumsuz ilişkiler, değer sorunu yaşayan insanlar ve gitgide yitirilen saygınlıklar… Ortada bir sorun olduğu aşikâr!?! (Bu durum ya her şeyin ve herkesin çok kolay olduğundan ya da oyundaki kişilerin hayallerinden vazgeçerek, aramaktan sıkılıp çaresizliklerinden elde olanla yetinmeye razı gelmelerinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum)
Durum böyle olunca, konu ilişkilere geldiğinde güç kavramının durduğu nokta gerçekten oldukça farklılaşıyor. Normal olan (ya da olmayan) gerçekliğini yitiriyor. Aşkta-ilişkide mutlu olmanın yolu sanırım umursamaz tavırlar sergilemekten, yitirmekten korkmayan tarafta olmaktan ve geleceğinize dair hiçbir beklenti içinde olmamaktan (veya bunu belli etmemekten) geçiyor. İşte bu noktada içtensizlikler oluşmaya başlıyor. Gözün telefonda kramplar eşliğinde aramasını beklemek, sevdiğini söylemek isteyip eğer o iki kelimeyi söylersen her şeyi mahvedeceğin hissine kapılmak…
Bütün bunlar kafasının içinde cirit atarken kişi, zaten normal ve ölçülü davranışlar sergileyememekte olduğundan yaşadığı ilişkide gerçek benliğini ortaya koyamaz ve taraflar birbirlerini tanımaktan yoksun bir şekilde birlikte vakit geçirirler. Belki de bu davranışların yarattığı tutarsız hareketleri gizlemek için taraflar sessiz kalma eyleminden ve ya umursamaz davranışlardan birer kalkan oluştururlar kişiliklerinin üzerine. (Bu yazdıklarım tabii ki de “worst case scenario” düşünülerek tasvir edilmiş durumlar fakat eminim ki yaşanmıyor da değildir.)
Sonuç olarak, konu aşk ve ilişkilere geldiğinde kolayca bir sonuca varmak diye bir seçenekten bahsetmek yerinde olmuyor. Hangi konuda olursa olsun, eğer sahnede bolca kafası karışık birey ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir değer paradoksundan bahsediyorsak; o noktada absolut bir sonuca varabilmemiz oldukça zor. Bu sebepten güç kavramının da konu aşk ve ilişkiler olunca, diğer birçok kavram gibi, zihinlerdeki yansıması da birbirinden bağımsız bir biçimde farklılık göstermektedir. Zaten sorun (?) da buradan kaynaklanmıyor mu?
Yorumlar
Yorum Gönder