Stresss mi dediniz?? (Vol.I)
Uzun zamandır aklımda yazmak istediklerimi toparlamak için anca fırsat bulabiliyorum. (Aman Tanrım ne kadar yoğunum.-Tabii ki şaka yapıorum, en nihayetinde insanım diyelim-damn u procrastinative behavior :)) )
Stressss!!! Hayatımızın (istemeden de olsa) vazgeçilmezi haline gelmiş, peşimizi bırakmayan, yakamızdan düşmeyen, bizi günden güne yiyip bitiren bu meret, bu tek dişi kalmış canavar nedir? Ne değildir? Bununla nasıl başa çıkılır? Ondan nasıl kurtulunur?
Yakın geçmişte bütün bu sorulara (kısmen de olsa) cevap bulabildiğim bir etkinliğe katıldım. Çalışanlarına değer veren sevgili şirketimizin bizler için organize ettiği "Stres Yönetimi Eğitimi"nden bahsetmek istiyorum az birazcık:)
Şöyle bir düşünelim bakalım üzerimizde stres etkisi yaratabilecek neler var... Belirsizlik, değişim, çözümsüzlük, zamansızlık (hatta bu durumu ileri safhalara taşıyıp günün 24 saat oluşu sebebiyle söylenmek durumu), panik, baskı, telaş, gelecek kaygısı ve daha niceleri.. Bütün bu sebeplerden dolayı kendimizi başarı ve itinayla stres altına sokmayı beceriyoruz. Bu durum sonucunda bizi, ilişkilerimizi, duygularımızı, davranışlarımızı, ruh halimizi ve hepsinden de önemlisi sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor. Hatta kimi zaman bizi kendimizden soğutuyor. Peki ne yapmalı???
Eğitimin ilk cümlelerinden biri hayatın her zaman olmasını düşlediğimiz ve ya istediğimiz gibi olmadığını ve bu sebepten bizim kendimizi bu yönde formatlamamız gerektiği yönündeydi. Bu durum kendi ütopyasında yaşayan BENi daha eğitimin en başından yeterince sarsmaya yetmişti. Hani bir takım düşünceler her zaman aklınızdadır da bir türlü telaffuz etmek istemezsiniz. İçinizde olanı sesli telaffuz etmek (sessiz telaffuz etmek nasıl oluyorsa:) ), dile getirmek o düşüncenin gerçekliğini kabul etmek anlamına geleceğinden susar da söylemezsiniz ya.. Ben o halimden gayet memnun takılırken, birdenbire Ebru Hanım'ın bu cümleyi söyleyivermesi hoş olmamıştı. Öte yandan benimle aynı düşünceyi paylaşan (hele ki bu konuda uzman olan) birinin varlığı da beni rahatlatmıştı.
O an tekrar ve takrardan anladım ki resetlemek, format atmak, güncellenmek zamanıdır...
Her tartışmada sağlıklı bir süreç ve yararlı-medeni bir sonuca ulaşmanın yolunun ilk başta konuyu tanımlamaktan geçtiğine inanırım. Bizde işte tam bu yüzden aynen öyle yaptık. Ortaya bir soru attık( kuyuya bir taş attık ) ve yola koyulduk...
Stressss!!! Hayatımızın (istemeden de olsa) vazgeçilmezi haline gelmiş, peşimizi bırakmayan, yakamızdan düşmeyen, bizi günden güne yiyip bitiren bu meret, bu tek dişi kalmış canavar nedir? Ne değildir? Bununla nasıl başa çıkılır? Ondan nasıl kurtulunur?
Yakın geçmişte bütün bu sorulara (kısmen de olsa) cevap bulabildiğim bir etkinliğe katıldım. Çalışanlarına değer veren sevgili şirketimizin bizler için organize ettiği "Stres Yönetimi Eğitimi"nden bahsetmek istiyorum az birazcık:)
Şöyle bir düşünelim bakalım üzerimizde stres etkisi yaratabilecek neler var... Belirsizlik, değişim, çözümsüzlük, zamansızlık (hatta bu durumu ileri safhalara taşıyıp günün 24 saat oluşu sebebiyle söylenmek durumu), panik, baskı, telaş, gelecek kaygısı ve daha niceleri.. Bütün bu sebeplerden dolayı kendimizi başarı ve itinayla stres altına sokmayı beceriyoruz. Bu durum sonucunda bizi, ilişkilerimizi, duygularımızı, davranışlarımızı, ruh halimizi ve hepsinden de önemlisi sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor. Hatta kimi zaman bizi kendimizden soğutuyor. Peki ne yapmalı???
Eğitimin ilk cümlelerinden biri hayatın her zaman olmasını düşlediğimiz ve ya istediğimiz gibi olmadığını ve bu sebepten bizim kendimizi bu yönde formatlamamız gerektiği yönündeydi. Bu durum kendi ütopyasında yaşayan BENi daha eğitimin en başından yeterince sarsmaya yetmişti. Hani bir takım düşünceler her zaman aklınızdadır da bir türlü telaffuz etmek istemezsiniz. İçinizde olanı sesli telaffuz etmek (sessiz telaffuz etmek nasıl oluyorsa:) ), dile getirmek o düşüncenin gerçekliğini kabul etmek anlamına geleceğinden susar da söylemezsiniz ya.. Ben o halimden gayet memnun takılırken, birdenbire Ebru Hanım'ın bu cümleyi söyleyivermesi hoş olmamıştı. Öte yandan benimle aynı düşünceyi paylaşan (hele ki bu konuda uzman olan) birinin varlığı da beni rahatlatmıştı.
O an tekrar ve takrardan anladım ki resetlemek, format atmak, güncellenmek zamanıdır...
Her tartışmada sağlıklı bir süreç ve yararlı-medeni bir sonuca ulaşmanın yolunun ilk başta konuyu tanımlamaktan geçtiğine inanırım. Bizde işte tam bu yüzden aynen öyle yaptık. Ortaya bir soru attık( kuyuya bir taş attık ) ve yola koyulduk...
Yorumlar
Yorum Gönder