Belki de en güzel yolculuk..
En güzel yolculuk nereye götürür seni? Toskana'ya mı? Buenos Aires'in tutkulu havasını solumaya mı? Tibet'te sessizliği keşfetmeye mi? Sahillere, denizlere, uzaklara mı? Yoksa sevdiklerinin yanına mı?
Bana sorarsan en güzel yolculuk insanı kendine götürendir.
Hani zihninin, günün kaosu esnasında senin dünyana yaptığı küçük kaçamaklar vardır ya..İşte en güzel yolculuk onlardır benim için.
Hayatımın son birkaç yıllık dönemine baktığımda oldukça dalgalı bir süreç görüyorum kendimde. Mutlu-mutsuz, eğlenen ben-sıkılan ben, siyah-beyaz, dışadönük ve sosyal-içedönük ve sorgulayan..Bunları düşünürken, "Acaba -ya hep ya hiç- sendromundan mı payını aldın yoksa?" diye sormadan edemedim kendime.
Mutlak bir doğrunun varlığına (ya da yokluğuna) inanmayan ben, (hemen hemen) herşeyin kişinin algılarıyla değişime uğrayarak anlamlandığını düşünen ben.. neden zihnimin kutuplarındayım birden bire? Nedir, nedendir bu iniş-çıkışlar??
Tamam.. Kabul ediyorum..Ortalama bir hayat sürmek bana hiç çekici gelmemiştir. Hatta hiç "ben" olmamıştır bu durum. Bunun yerine mutluluklarımı, tutkularımı yoğun yaşamayı seçmişimdir..Karşıtında üzüntülerimi, yalnızlıklarımı derin yaşamak pahasına da olsa.
Benden istemeyin..Benden beklemeyin..
Kalbimden saçılan renkleri kutuya kapatamam ben. Ya da ruhumdan etrafa yayılan notaları engelleyemem. Bunu yapmak istemem de zaten. Yaşamalıyım çünkü ben, herkes gibi..
Hayatı, bana verilen en güzel hediyeyi elimin tersiyle uzaklaştıramam ki kendimden. Hakkını vermeliyim, tadına varmalıyım..Hissetmeliyim.
Koşmalıyım boylu boyunca, rüzgarı hisetmeliyim yüzümde-saçlarımın arasında..Söylemeliyim içimden geçenleri, paylaşmalyım..Evet, paylaşmalıyım güzellikleri..Paylaşmalıyım yaşamı..
Bütün bunlar aklımda yer ettiğinden beri, farkındalıklarım beni bulduğundan beri hayat daha güzel..daha keyifli..daha barışık..daha dost...Hayattaki güzellikleri görebilmek, kendi içindeki güzelliklerin farkında olmakla doğru orantılıymış.
Bunu tekrar keşfetmek de bir o kadar keyifliymiş.. :)
Bana sorarsan en güzel yolculuk insanı kendine götürendir.
Hani zihninin, günün kaosu esnasında senin dünyana yaptığı küçük kaçamaklar vardır ya..İşte en güzel yolculuk onlardır benim için.
Hayatımın son birkaç yıllık dönemine baktığımda oldukça dalgalı bir süreç görüyorum kendimde. Mutlu-mutsuz, eğlenen ben-sıkılan ben, siyah-beyaz, dışadönük ve sosyal-içedönük ve sorgulayan..Bunları düşünürken, "Acaba -ya hep ya hiç- sendromundan mı payını aldın yoksa?" diye sormadan edemedim kendime.
Mutlak bir doğrunun varlığına (ya da yokluğuna) inanmayan ben, (hemen hemen) herşeyin kişinin algılarıyla değişime uğrayarak anlamlandığını düşünen ben.. neden zihnimin kutuplarındayım birden bire? Nedir, nedendir bu iniş-çıkışlar??
Tamam.. Kabul ediyorum..Ortalama bir hayat sürmek bana hiç çekici gelmemiştir. Hatta hiç "ben" olmamıştır bu durum. Bunun yerine mutluluklarımı, tutkularımı yoğun yaşamayı seçmişimdir..Karşıtında üzüntülerimi, yalnızlıklarımı derin yaşamak pahasına da olsa.
Benden istemeyin..Benden beklemeyin..
Kalbimden saçılan renkleri kutuya kapatamam ben. Ya da ruhumdan etrafa yayılan notaları engelleyemem. Bunu yapmak istemem de zaten. Yaşamalıyım çünkü ben, herkes gibi..
Hayatı, bana verilen en güzel hediyeyi elimin tersiyle uzaklaştıramam ki kendimden. Hakkını vermeliyim, tadına varmalıyım..Hissetmeliyim.
Koşmalıyım boylu boyunca, rüzgarı hisetmeliyim yüzümde-saçlarımın arasında..Söylemeliyim içimden geçenleri, paylaşmalyım..Evet, paylaşmalıyım güzellikleri..Paylaşmalıyım yaşamı..
Bütün bunlar aklımda yer ettiğinden beri, farkındalıklarım beni bulduğundan beri hayat daha güzel..daha keyifli..daha barışık..daha dost...Hayattaki güzellikleri görebilmek, kendi içindeki güzelliklerin farkında olmakla doğru orantılıymış.
Bunu tekrar keşfetmek de bir o kadar keyifliymiş.. :)
Yorumlar
Yorum Gönder