Hızlandırılmış Zamanın Gölgesinde Birey Olmak Üzerine- 1

1.

Zaman kavramı, insanoğlunun varoluşundan bu yana tanımlamaya çalıştığı en karmaşık kavramlardan biri. Hiç şüphesiz, onca cevaplanmayan soruya rağmen zaman bizlerin algısında anlam bulan bir kavram. Einstein’a göre zaman sadece bir yanılsamadan ibaretken, Sartre konuya farklı bir boyut getirerek zamanın sonsuzluğun maskesi olduğunu savunmuştur. Ancak tartışmak istediğim, zaman kavramından ziyade günümüzde hızlandırılmış zamanın gölgesinde toplumda birey olma çabası ve bu durumun kişi ve toplum üzerindeki etkileri.

Öncelikle hızlandırılmış zaman derken neyi kastettiğimi açıklığa kavuşturmak istiyorum. 21. yy’da, teknolojinin çok hızlı bir biçimde kendini sürekli olarak yenilemesi, iletişimin gücünün kavranması ve paranın hızla el değiştirmesiyle birlikte insan yaşamının hızlandığı bir dönemde yaşıyoruz. Bunun sonucu olarak sabırsız, kolay olana ve tek tıkla istediklerini elde etmeye alışmış olan genç bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu durum bizi ileri mi götürüyor yoksa aksine geri mi çekiyor? Bize neler vaad ediyor, neler katıyor ve bizden neler götürüyor? Benliğimize olan inancımızı nasıl etkiliyor? Toplumda birey olmamız konusunda bize nasıl bir yol çiziyor?

İçinde yaşadığımız düzende, kişiler, daha fazla para kazanmak ve daha güçlü olabilmek adına koşullandırılmış durumdalar. Ekonominin gidişatı, kişileri bir bakıma borçlandırıyor. İnsanoğlu elindekilerle yetinmeyi unutalı uzun zaman olmuş. İletişimin geldiği nokta insanların daha büyük sinerjiler yaratarak üretmelerini olası kılarken, çarkın dişlisi olmayı seçen bireyler topluluğunun nihai amacı, çarkı döndürmekten ileri gitmiyor.

to be continued...

Yorumlar

  1. Zaman-birey ilişkisi ile ilgili güzel bir şeyler yakalanmış bence burada. Umarım devamını okuma fırsatı bulabiliriz.
    Zamanın varoluşcu bir Nausea'ya yol açtığını ve çağımızda hızlanan kronosun dişlilerinin bu bunaltıyı bir mengene edasıyla, her geçen gün arttırmakta olduğunu düşünüyorum.
    Bunun karamsar bir kabullenmeyle bireyliğin silindiği bencil bir modern-vahşiliğe mi, yoksa Nausea'nın etkisiyle çıkışsız kalan bireyin özgürlük ve kendini gerçekleştirme hamlesine mi yol açacağı ise o varoluşçu bunaltıya nasıl baktığımızla alakalı belki de: Nausea karamsar bir boyun eğmeye ve çıkışsız bir düzen adamı olmaya mı zorlar, yoksa umutlu ve doğurgan bir arayışa mı yöneltir bireyleri..?
    Her ne olursa olsun, çağımızı belirleyen şey Hız bence, Kundera'nın dediği gibi. Zaman hızlandıkça, birey olmanın sorumluluğu da yükü de artıyor kesinlikle.

    YanıtlaSil
  2. 18.yy’ da Newton’un, zamanın her yerde düz bir şekilde akıyor olduğunu savunmasından bu yana çok şey değişti. Etrafta 24 saatin yetersizliğinden yakınan kişiler artıyor.
    Zamanın bizden yana mı yoksa biz karşı mı olduğunu sorgulayan us, aslında bilmiyor ki her şey onun elinde.
    Asıl soru şu, hızlandırılmış zamanda kişi zamanı yönetmeyi başarıp kendi zamansızlığına ulaşarak nasıl birey olabilir? Bu soruyu sormaktan aciz olduğumuz zaman, etrafımızda olup bitene tepkisiz kalarak, yaşam enerjimizi kaybediyoruz. Doğadan kopuyoruz ve kendimize yabancılaşıyoruz. Birey olmaktan uzaklaşıyoruz.
    Sanırım yolun devamını düşünmeye üşenmeden sorgulamak gerek..

    YanıtlaSil
  3. Zamanın paylaşımı ciddi bir iktidar mücadelesi aynı zamanda. Doğadan koparak kendimize yabancılaşmamızı belki de bu mücadelenin "düzen" tarafından kazanılmış olması doğuruyor.
    Artı değerin, fazla emeğin bir sömürü aracı olduğunu söyleyen markistler 1870'lerden beri var aslında. Nietzsche'nin damadı Lafargue'ın Tembellik Hakkı mesela, daha iyi araba, daha iyi yemek, daha iyi ev için aşırı çalışmanın ortaya çıkardığı artı değerin emeği veren tarafından değil, sermaye sahibi tarafından kullanılacağını; bireyin kendini gerçekleştirmeye zaman bulamazken, sistemin vaatettiği yaşam tarzına da gerçekte ulaşamayacağını söylüyor.
    Marksizmin bu durumu tespit ettikten sonra bir çözüm önerisi vardı. Ancak zaman bunun da bir çözüm olamayacağını açıkça koydu ortaya.
    Zaman dünyanın her köşesinde farklı akıyor. New York'lu bir borsacı ile Somalili bir hayvan yetiştiricisi aynı tarihte farklı zamanları yaşıyorlar, bununla birlikte farklı sorumlulukları, farklı kaygıları da...

    YanıtlaSil
  4. Karl Marx - Das Kapital okumanı tavsiye ediyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar